Yazar: Jared Diamond
Yayınevi: Alfa Yayıncılık
Sayfa: 280
Tür: Bilim/Gelişim/Eğitim
Niçin geçmişte bazı toplumlar yaşamaya devam ederken bazıları da çöktü? Toplumların niçin yıkıcı kararlar aldıkları ve kendilerini yok ettikleri sorusu üzerinde birçok araştırmacının çalıştığı bir soru aslında. Bir grup araştırmacı sorunu çevresel faktörlere bağlarken bir grup da çevresel faktörlerden kaynaklandığı ihtimalini reddeder. Örneğin Paskalya Adasında yaşayan Polinezya halkı dünyanın en geniş palmiye ağaçlarına sahipti. Ve kano yapımı, yakacak, taşımacılık, oymacılık gibi birçok alanda bu ağaçları kullanırken adadaki tüm ağaç türleri yok olana kadar kesmeye devam ettiler. Sonunda ada halkının yüzde doksanının ölümüne neden olan bir hastalığa yakalandılar.
Grupların yanlış karar alması da bireylerin yanlış karar alması gibi olabilir. Bireyler de yanlış karar alabilirler; yanlış evlilik yaparlar, yanlış yatırım yaparlar, yanlış işte çalışabilirler gibi. Bu karmaşık bir sorundur. Grupların karar almada başarısız olmalarını sağlayan faktörleri dört sınıfa ayırabiliriz.
Maya uygarlığının sonuna neden olan kuraklık yüzlerce yıl öncede yaşanmış ancak sadece krallığa ait yazılı belgeler tutulduğu için Mayalar bu durumdan ders alamamıştı. Yine de yazılı kaynakların olması önceki deneyimlerden yararlanılacağı anlamına gelmez tabi. Çünkü 1973 Körfez petrol krizinden sonra Amerikalılar daha az benzin tüketeceğine ve 1960 kuraklığından sonra Arizonalılarda daha az su tüketeceklerine söz vermişlerdi. Ancak bugün Amerikalılar en çok yakıt tüketen araçları kullanmakta ve Arizona'da devasa golf sahaları kurarak suyu düşüncesizce harcamaktadır.
Vikingler 871 yılında Norveç'ten İzlanda'ya göç ettiler. Norveç baştan aşağıya buzullarla kaplı ağır kil topraklarından oluşuyordu. Ancak İzlanda toprakları pudra kadar hafifti ve volkanik patlamalar küllerin taşınmasına neden oluyordu. Norveçlilerin hayvanlarını otlatmak için bu topraklar üzerindeki ağaçları kesmesi ve bitki örtüsünü kaldırması Vikinglerin birkaç kuşak sonra toprağın erozyona uğramasına ve toprağın yarısının okyanusa taşınmasına sebep oldu.
İktisatçıların "akılcı davranış" dedikleri benim için iyi, sen ve toplumun geri kalanı için kötü denilen bencillik kavramı da sorunların oluşmasına ve daha da büyümesine neden olur. Örneğin 1971 yılında Montana'da madencilik firmaları zehirli atıklarını yasa çıkana kadar ırmaklara boşaltmış, yasa çıktıktan sonra da iflaslarını açıklayıp milyarlarca dolarlık temizlik işini hükümete yıkmışlardı.
Tüm kişilerin eşit koşullarda bulunması bu durumu engelleyebilir. Örneğin çevre örgütlerine üye olma oranı en yüksek ülke Hollanda'dır. Çünkü Hollanda deniz seviyesinin altında olan bir ülkedir ve milyarlarca dolar harcayarak kurdukları hendekler yıkılırsa bundan zengin fakir demeden herkes etkilenecektir.
Hükümet yetkililerinin doksan günlük odaklanma olarak adlandırdıkları programlar uzun dönemli sorunları akılcı davranış biçimine göre kısa sürede ve birilerinin menfaatine olacak şekilde çözmelerini sağlar.
Dayanılmaz şekilde acı veren duygulardan kaçma eğilimindeyiz. Örneğin çok sevdiklerimizin ölebileceği ihtimalini düşünmeyi reddederiz. Bu korkuyla yaşamaz ve zihnimizden bu düşünceyi kovarız. Aynı şekilde çevremizde bulunan ve bizim mahvımıza neden olacak tehlikeleri de benzer düşünceyle zihnimizden çıkartırız ve bu korkuyla yaşamaktansa artık korkmamayı tercih ederiz. Bu duruma psikolojik inkâr da denir. İkinci dünya savaşında soykırım tehdidi altında bulunan birçok Yahudi, tehlike kendisine değene kadar kanıtları reddetmiştir. Çünkü bunun olabileceği düşüncesi katlanılamayacak derecede korkunçtur. İşte bu yüzden psikolojik inkâr da, çökmekte olan bazı toplumların çöküşlerinin açık kanıtıdır.
Sanat insana haz veren, evrensel ve doğal bir oluşumdur. Kültürlere göre farklılık göstermesi onun daha değerli ya da iyi olduğunu göstermez. İnsan evrimi gibi sanat da kültürle beraber evrilir. Örneğin bugün uçak hangarları gibi devasa büyük galerilerde sergilenen tabloları yüz yıl sonra bugünkü heyecanla izleyen insanlar olacak mıdır?
Günümüzün en büyük problemlerinden birisi enerji. Kömür hâlen, harcanan enerjinin en büyük kaynağını oluşturuyor. Nükleer enerjiyle karşılaştırıldığında kömürün sürekli olarak kullanılması çok daha fazla kirliliğe neden oluyor. Olası bir nükleer kaza dışında en temiz ve en güvenilir enerji kaynağı nükleer santrallerdir. Bunu yaptığım seminerlerde söylediğimde genelde bir yuhalanma ile karşılaşıyorum ancak sebeplerini ve detaylarını aktardığımda inançsız gibi görünmeye çalışsalardı yeterince ikna oluyorlar.
Yatırım maliyetinin pahalı olmasıyla birlikte gelecekte asteroit madenciliği yaygın bir biçimde gerçekleşecektir. Hatta güneş enerjisinden uzayda daha fazla faydalanabileceğimiz için o gezegenlerde güneş enerjisiyle çalışan ve maden toplayan istasyonlar kuracağız.
Güneş, endüstriyel ölçekte kullanıldığında doğanın üzerinden buldozer gibi geçiyorsunuz demektir. Çünkü bu teknoloji için araziyi tam anlamıyla düzleştirmek gerekir. Bunun yanında güneş ışığının etkisinin azalıyor olması güneş enerjisini anlamsız bir hale getirmektedir. Aynı durum rüzgâr içinde geçerli ve o toprak üzerinde hayvancılıktan başka bir iş yapılmaz hale geliyor. Uzun yıllardır bu iki enerji türünden faydalanılmasına rağmen de şehirlerin birincil enerji kaynağı haline gelememişlerdir.
Kültürler de zaman içinde evrilirler. Hemen herkes bu konuda hemfikirdir. Bizim asıl sorgulamamız gereken, bu kültür evrimini etkileyen olayların neler olduğu ve bu evrimi nasıl açıklayabildiğimizdir; kültürel evrimi açıklamamıza yardımcı olacak doğru soruları bulabilmektir.
Arka Kapak
Önde gelen bilim insanları toplum, sanat, iktidar ve teknolojiyi tartışıyor...İncelemesini hazırladığım tüm kitapların listesi için...
Devam...