Yazar: Rutger Bregman
Yayınevi: Domingo Yayınevi
Sayfa: 328
Tür: Bilim/Gelişim/Eğitim
Geçmişte insanlar daha iyi bir dünya isteyip onun için çalışıyorlardı. Bu yüzden geleceği daha iyi görüyor ve onu inşa ediyorlardı. Ancak ilk defa insanlık gelecekten umutsuz. Çünkü daha iyi bir şey hayal edemiyoruz.
Farklı bir dünyayı hayal edememek sadece hayal gücü eksikliğinin göstergesidir, değişim imkânsızlığının değil.
Ütopya kelimesi hem "iyi yer" hem de "olmayan yer" anlamına geliyor. Her çağda var olmuş, gündüz gözüyle hayal gören bu insanlar olmasa bizler hâlâ yoksul, aç, pis, ahmak, hasta ve çirkin olurduk. Ütopya olmasa yolumuzu kaybederiz. Arzulamamız gereken tamama erdirilmiş bir ütopya değil, hayal gücü ve umudun canlı ve aktif olduğu bir dünyadır.
Bugüne kadar yoksullara para vermekle ilgili duyulan en büyük önyargılar, yoksullar parayı idare edemez ya da karşılıksız para insanı tembelleştirir gibi düşüncelerdi. Ancak yapılan onlarca deney artık gösteriyor ki, yoksulluk kesinlikle aptallıkla ilgili bir mesele değil, tamamen bir nakit eksikliği meselesidir.
Londra 2009, 13 evsiz erkeğe aylık 3.000£ harçlık verildi ve karşılığında herhangi bir şey yapmaları istenmedi. 1 yıl sonra; uyuşturucu müptelası olanlar bıraktı. Bahçecilik derslerine başlayanlar oldu. Evlenip çoluk çocuğa karışanlar oldu. Kiralık evlere yerleştiler. Yemek yapmayı öğrendiler. Rehabilitasyon eğitimi aldılar. Ve nihayet gelecek planları kurmaya başladılar.
Kenya, günde 2$ kazanan taş ocağı işçileri bir sabah kalktıklarında hesaplarına 500$ yatırıldığı yazan bir mesaj aldılar. Birkaç ay sonra köye gidildiğinde, içkiye para harcayanın çok azaldığı, evlerin tamir edildiği, küçük işletmelerin açıldığı, motosiklet alıp taksi gibi kullananların olduğu ve günde 6-9$ kazanç sağlandığı görüldü.
Uganda 2008, 16-35 yaş aralığında 12.000 kişiye 400$ verildi. Karşılığında beklenen tek şey devlete bir iş planı sunmaktı. 5 yıl sonra, yardımı alan insanlardan ticaretle uğraşanların gelirlerinin %50 oranında, çalışanların ise işe alınma olasılıklarının %60 dan fazla arttığı gözlendi.
Dünya Bankası verilerine göre karşılıksız para verilen Afrika, Latin Amerika ve Asya'da tüm vakaların %82'sinde alkol ve tütün tüketiminin azaldığı görüldü.
Buna benzer yapılmış tüm deneyler gösteriyor ki, yoksul insanların yoksulluklarına kendi kendine çözüm bulmasını bekleyemeyiz. Çok fazla uygulamanın açık olduğu bir bilgisayardaki donma ve yavaşlık problemlerine benzer bir durumu yoksullarda kafalarındaki birçok soruna çözüm bulmaya çalışırken yaşıyor. Bunun sonucunda da ortaya başarılı bir sonuç çıkmıyor.
Her insana temel bir gelirin emniyetini sunmak, geçmiş kuşakların kan, ter ve gözyaşıyla bize bunu mümkün kılan bir durum. Bu varlık hepimize ait. Temel bir gelir ise onu hep birlikte paylaşmamızı sağlar.
Eğer insanlara karşılıksız para verecek kadar devletlerin zengin olmadığını düşünüyorsanız, şu açıdan bakabilirsiniz. Amerika'da yoksulluğu ortadan kaldırmak için 175 milyar dolar paraya ihtiyaç vardır. Oysa Afganistan ve Irak savaşlarına yaklaşık 4 trilyon $ harcanmıştır.
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (Gross Domestic Product): Bir ülkenin ürettiği tüm mal ve hizmetlerin toplamının mevsimsel dalgalanmalar, enflasyon ve kimi durumlarda alım gücünden arındırılmış halidir.
GSYH'ye her ülkenin farklı bakış açısı var ve onu farklı formüller kullanarak hesaplıyorlar. Örneğin İtalya 1987'de karaborsasını hesaba katmaya başladı ve ekonomisi bir gecede %20 kabardı.
GSYH'nin formülünü ve yapısını değiştirmenin tek bir amacı vardır: Ekonomiyi büyütmek. GSYH'nin yerine hava kirliliği, suç, eşitsizlik ve gönüllü işlerini de denklemlerine dâhil eden Gerçek Gelişim Göstergesi (GGG) ya da Sürdürülebilir Ekonomik Refah Endeksi (SERE) gibi yeni endeksler bulunabilir.
1926 yılında işverenler daha çok çalışma saati isterken Henry Ford buna karşı gelerek ilk olarak hafta sonu tatilini getirmiştir. Çünkü yaptığı deneylerde fabrika işçilerinin en çok haftada kırk saat çalıştıklarında üretken olduklarını gördü. Bunun üstüne kırk saat daha çalışmak ancak dört haftalığına yarar sağlıyordu. Sonra üretkenlik ciddi bir şekilde düşüyordu.
İnsanlar artık paradan daha çok serbest zaman istiyorlar. Yani zaman artık paradan daha değerli. İşin büyük kısmını makinelerin yapması insanlar için daha fazla boş vakit kalmasını sağlıyor. Bu kalan zaman içinde de insanlar daha fazla artı değer üretmek için çabalıyorlar.
Çok fazla ve uzun süre çalışmak ile verimlilik-üretkenlik arasında sürekli bir orantı bulunmuyor. Hatta tam tersi olarak daha az çalışmak birçok probleme de çözüm sağlıyor. Stres, iklim değişikliği, kazalar, işsizlik, kadınların özgürleşmesi, eşitsizlik gibi.
Türkiye, ABD ve Japonya gibi insanların aşırı çalıştırıldığı ülkelerde serbest zaman dinlenme demek oluyor. Alkol, sigara ve televizyon gibi bağımlılıklarda bu yorgunluğu gidermek için kullanılıyor. Eğer az çalışma saatlerine kavuşabilirsek bu tür bağımlılıkları otomatik olarak bırakıp kendimize değer katan faaliyetlere zaman ayıracağız.
1811 yılında Luddcular makinelere karşı savaş açtı. Onlarca insan asılarak öldü. Kalanlar ne yapacağını şaşırdı. Yeni öğreneceğimiz meslekler de robotlar tarafından teslim alınırsa diye korktular. Ancak geleceğe bakıldığında kazanan hep makineler oldu.
Makinelerin yaptığı işi yapamayan insanlar gelecekte ne yazık ki iş hayatında kızağa çekilecek. Ne kadar korkutucu gelse de bu durumdan kaçış yok. Kutsal Roma İmparatoru II.Francis devrim yapılır korkusuyla fabrika ve demiryolu yapımına dolayısıyla teknolojinin ülkesine girmesine izin vermemişti. On dokuzuncu yüzyılın ilerleyen yıllarına kadar Avusturya'da trenleri raylarda atlar çekiyordu.
Makineler iş hayatına atıldıktan sonra insan gücünün değeri azalmış ve maaşlar düşmüştür. Bu sebeple insanlar da yeni şeyler öğrenerek kendi değerlerini arttırmak istemiş ve böylece bilgi ekonomisi doğmuştur.
Robot kelimesi Çekçede "didinmek" anlamına gelen "robota" kelimesinden gelir. İnsanlarda elde ettikleri bu bilgi ekonomisi sayesinde robotları üretmeyi başarabilmiştir. Makineye karşı yapılan bu yarış devam ettiği sürece insanlık ilerlemeye devam edecektir.
Açık sınırlar tüm dünyayı 2 kat zengin yapabilir. Sınır açıklığı her şey ve herkes için geçerli olmalıdır. Bir iphone için de bir mülteci için de.
1900-2013 yılları arasında ABD'de yaşayan yasa dışı göçmenlerin sayısı 3 kat artmasına rağmen suç oranlarında genel bir düşüş kaydedilmiştir. Hollanda da suça karışan çocukların aileleri incelendiğinde etnik kökenin fark etmediği ancak yoksul mahallelerden gelen çocukların suça daha eğilimli olduğu gözlenmiştir.
Somalili bir çocuğun 5 yaşına gelmeden önce ölme olasılığı %20 iken Amerikalı bir askerin 2.Dünya savaşında ölme olasılığı %1.8 idiyse sınırların kaldırılarak o insanların da refaha kavuşmasına izin vermemenin hiçbir izahı olamaz.
Kimsenin size neyin ne olduğunu söylemesine izin vermeyin. Dünyayı değiştirmek istiyorsak, gerçek dışı, mantık dışı ve imkânsız olmalıyız. Unutmayın: köleliğin feshini, kadınlara oy hakkını ve eşcinsel evliliğini isteyenler de bir zamanlar deli damgası yemişti. Tarih haklılıklarını ispatlayana dek.
Eduardo Galeano'nun söylediği gibi, "Ütopya ufukta. Ben ona iki adım yaklaşıyorum, o benden iki adım uzaklaşıyor. On adım daha gidiyorum, ufuk da on adım kaçıyor. O zaman anlamı ne ütopyanın, değil mi? Anlamı şu: yürümeye devam etmek."
Arka Kapak
Çoğumuz mutlu olmadığımız işlerde haddinden fazla çalışıyor, kalan zamanda pek de ihtiyacımız olmayan şeyleri tüketerek mutlu olmaya uğraşıyoruz. Mesele bunun iyi olmaması ya da ileride her şeyin daha kötü olabileceği değil. Uygarlığımızın yönünü pek çok kez değiştirdik, bir kez daha değiştirebiliriz. Mesele elimizdekinden daha iyisini hayal edemiyor olmamız. Bugünün büyük fikirleri nerede? Son büyük idealimiz "satın alma gücü" müydü? Bundan böyle uygarlığımızın büyüklüğünü, neyi ölçtüğü meçhul gayrisafi milli hasıla üstünden mi konuşacağız?İncelemesini hazırladığım tüm kitapların listesi için...
Devam...