Yazar: Yaşar Kemal
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa: 430
Tür: Türkiye Roman
İnsanların büyük bir kısmı ne yazık ki yaşamları süresince hep daha fazlasına sahip olmak ister. Doğanın dengesini ve farklı canlı türlerinin de bu dünyada bir yaşam hakkı olduğunu gözetmeksizin, açgözlü ve vahşi bir şekilde resmen savaşırlar. Toplumları sinsice kemiren, yavaş yavaş eriyip yok olmalarına neden olan bu düşünce eninde sonunda oradaki insanlığı da bitirir. Bu yüzden birçok yazar ve filozof en büyük erdemin insan kalabilmek olduğunu söylemektedir.
Yaşar Kemal'in 1978 yılında yayınlanan Deniz Küstü romanı o yıllarda Marmara Denizi'nde bulunan yunusları avlayarak, kaynatıp yağlarını çıkaran ve bu yağları yabancılara satarak zengin olma peşinde koşan balıkçıları ve bu vahşilikle mücadele eden balıkçı Selim'in hikâyesini anlatır.
Balık yağının popüler olduğu yıllardır. Neredeyse bir damlası bile bir gram altın değerindedir. Özellikle yabancılar bu balık yağına çok rağbet gösterirler. Yunus balıklarından çok yağ çıkması ve Marmara Denizi'nde çok fazla yunus balığı olması sebebiyle Karadeniz ve Ege'de de ne kadar balıkçı varsa hepsi Marmara'ya akın ederler. Yunuslar dinamitlenince, kurşunları yiyince insan sesine benzer çığlık atarlar. Marmara Denizi, yunus çığlıklarıyla dolmuş ve kanlarından adeta kızıl bir renge boyanmıştır.
Balıkçı Selim'in, bağ kurduğu bir yunus vardır. Gün olur saatlerce bakışarak dertleşirler. Eğer birbirlerini o gün göremezlerse merakta kalırlar. Selim, teknesiyle o gün çıkmamışsa denize, yunus, Yalova'dan Boğaz'a, oradan Saroz'a kadar yüzerek her yerde Selim'i arar. Öyle bir sevgi vardır aralarında. Bir gün, Selim yunusu göremez. Hangi kıyıya gittiyse, hangi tanıdık balıkçıya sorduysa kimse onu görmemiştir. İçine bir korku düşer balıkçı Selim'in. Yoksa yunus da o gün Selim'i ararken kıyıdan yüzmüş, insanlar başına bir iş mi getirmiştir?
İnsanlar bu kadar korkmasalar, bu kadar zalim olurlar mı, bu kadar birbirlerine düşmanlık eder, birbirlerinin böylesine kuyularını kazarlar mı, insan öldürürler mi, birbirlerine böylesine kıyar, köle eder sömürürler mi, birbirlerinin sırtına binerler mi, aşağılarlar mı, delirirler mi, sevmeyi, sevişmeyi böylesine unuturlar mı, uzattıkları el böylesine buz gibi olur mu, düşünebilme yeteneklerini böylesine yitirirler mi, öykünürler mi, durmadan ölümü düşünürler mi, ölümü düşünmenin boşluğunun farkına varmazlar mı, bastıkları yeri görmeyecek kadar üstümüzdeki gökten, altımızdaki topraktan, yıldızlardan, sulardan, çiçeklerden, dağ başlarından, ışıktan böylesine bihaber kalırlar mı, sevgisiz, dostluksuz yürekleri sıcacık, bir sevgili, bir dost yüzü için, bir kuş gibi çırpınarak çarpmadan olur mu?
Oysaki insan, doğan güne, açan çiçeğe, geçen buluta, en güzel sevgideki insanın gözlerine yüzüne, ala şafağa, seher yeline, denizin apak olduğu seher vaktine, aydınlık sulara, deniz kokusuna, toprak kokusuna, yağan yağmura, insanın içine işleyen bir elin sıcaklığına, kucaklaşmaya, bir kadının bir erkekle birleşip bir kişi, bir bütün oluşlarına, şehvete, tatta eriyişlerine, dünyaya, yıldızlara, ışığa, aydınlığa, ipiltilere, bir hayvanın sıcak tüylerinin yıldırdamasına, sıcacık yumuşaklığına, dünyayı yüreğine soktuğun anki coşkuya, türkülere, sözlere, öpüşlere, kendisini, yüreğini, canını alabildiğine, iliklerine kadar kaptırandır. Böyle insan çoktur, çoktur da bizim aramızda değillerdir.
Arka Kapak
Romanlarında, Karadeniz'den Toroslar'a, Ağrı Dağı'ndan Ege'ye uzanan çok geniş bir Anadolu coğrafyasını anlatan Yaşar Kemal, Deniz Küstü'de, ana tema olarak İstanbul'un çürüyen doğasını seçer. Bir kentin tüm coğrafyasıyla her anlamda yozlaşmasının ve çürümesinin anlatıldığı romanda, tüm karakterler İstanbul'a göç yoluyla gelmişler ve beraberlerinde hayallerini de sürüklemişlerdir.İncelemesini hazırladığım tüm kitapların listesi için...
Devam...